Sayfalar

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Yaz tatilim 2015 ( 2.bölüm Bozcaada)

Çanakkale'de bir yakınımın düğününe gideceğim için, en yakın olan Bozcaada'yı tercih ettim, deniz tatili için. Zaten kardeşimde sürekli, abla Bozcaada'yı çok seversin, mutlaka gitmelisin diyordu. Zaman bu zamanmış dedim. Bu ayrıca Taylan'la başbaşa ilk tatilim olacaktı. Daha önce Deniz ve Taylan'la yapıyorduk. Şimdi 19 yaşlarında bir gençler olunca anne ile tatil yapmak, onların deyimi ile pekte "cool" bir şey değildi.

Yedi saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra akşam 20.30 gibi  Ezine'ye ulaştık. Ancak bizim Geyikli'ye gitmemiz gerekiyordu. Ve Geyikli minibüsleri akşam 19.00 dan sonra yokmuş. Artık mecburen taksi ile gittik. Pazarlık bile yaptım. 60 liraya gideceğini söyledi. Dedim, Truva seyahat kendi anlaştığı taksilerle bizi 50 liraya götüreceğini söylemişti, turistiz diye yapmayın bunu dedim. Iyi bir insandı taksici, dedi ki, tamam ben sizi 50 liraya götüreceğim, ama taksimetreyi açacağım, sırf görün diye. Bir büyük, bir küçük bavul, bir kol çantam, birde küçük valiz. Karanlık yollardan ilerledik. Taksimetre 60 lirayı geçti, biz hala gidiyorduk. Nihayet Geyikli iskelesine vardığımızda taksimetre 78 lira falan gösteriyordu. Dedi, ben söz verdiğim gibi sizden sadece 50 lira alacağım.  Hayır, dedim ben size 60 lira vereceğim, sizin ilk istediğiniz fiyat gibi. Teşekkür edip, hakkınızı helal edin, dedi. Neyse helalleştik ve indik taksiden. Saat 21.10 du. Bozcaada Feribotu 10 dakika önce kalkmıştı. Bir sonraki feribot saat 00.00 da. Yani 3 saat gibi bir zamanı elimiz mahkum Geyikli iskelesinde geçirecektik. Allahtan hareketli bir yer. Kumsal kenarında bir Çay Bahçesinde oturduk. Hemen bir yan çay bahçesinde düğün vardı, müzikleri dinleyerek  zaman daha çabuk geçti. Zaten oraların düğün müzikleri insana olduğu yerde çaktırmadan gerdan kırdırıyor, hafiften oynatıyor. Dokuz sekizlik denen türden.. Soğuk bira ve çekirdek buradada olmazsa olmazlardan. Bu arada kızkardeşimle haberleşiyoruz. Benim o saatte orada olmama şaşırıyor, çünkü akşam saat 8 den sonra Bozcaada'ya Feribot olmadığını biliyor. Dedim, hafta sonu yoğunluktan ötürü ek seferler varmış. Valla ballısın, dedi. Sonra kalacağımız yeri sordu. Yok, dedim. Oraya gidince bakacağım. Bu üç saatlik zaman diliminde, o Almanya'dan internetten yer buluyor, bana telefon numaraları veriyordu. Arıyordum, "boş yerimiz yok" cevabı alıyordum. Bu denemelerim 8-10 kere olunca, kardeşim ben şimdi endişelenmeye başladım, demek gerçekten çok yoğun, dedi.  Ama bu arada o sürekli pansiyon adı ve numara veriyor, ben sürekli arıyordum. Bir pansiyon sahibi, 4 kişilik bir odam var, aile gelmedi henüz, gece feribotla gelmezlerse gelin kalın, dedi. İskelede insanlara baktım şöyle bir, hiç oraya gidip kalacak 4 kişilik bir aile profili göremedim. Dedim tamamdır bu iş. Bu gece orda kalır, olmazsa ertesi gün gündüz gözü ile başka yer bakarız. Pansiyon sahibi bize, siz geldiğinizde ben yatmış olurum, ikinci kat, anahtar üstünde, girin yatın, burda sistem böyle, dedi.. Peki.. Neyse kardeşime bir yer buldum, deyince oda rahatladı. Artık zaman ne çabuk geçmişse, feribotun kalkışına 10 dakika var, ve bizim feribota ulaşmamızda neredeyse o kadar.. Hemen ödeyip, koştura koştura bindik feribota. 40 dakika sonra Bozcaada kalesi sarı renkteki ışıklandırması ve heybetli duruşu ile bizi karşıladı. Sokaklar hala hareketliydi. Biz 5 dakikalık bir yürüyüş sonunda bulduk pansiyonu. Sahibi henüz yatmamış, radyo Voyage dinliyor, rakı ile demleniyordu. Kafasıda iyiydi.. Içeri girdik, Taylan bana bakıp, kitaplığındaki Che kitabını gösterdi. Burdan zarar gelmez, gibi bir ifade ile gözlerimizle anlaşıp odamıza çıktık. Iki odalı, 4 yataklı bir odada iki kişi fiyatına kalacağız. Süper. Saat 1.30 falan ama ortalık hareketli. E, bende daha gencim, güzelim:) çıkalım Bozcaada sokaklarına, dedik. Taylan kimliğini istedi. Çantamdaydı. Çantama baktım yok. Aslında çantam var, o bir büyük çantam daha vardı, o yok. Daha yeni girdik, ortada görünen 2 bavul ve 1çanta var. Biri eksik. Birden iman tahtamda bir yanma hissettim sonra yavaş yavaş ter basmaya başladı. Evet, bir çanta eksikti. Geriye doğru düşünüyorum, acaba nerede unuttum? Otobüste mi, takside mi, çay bahçesinde mi, feribotta mı? Hiç bir şey hatırlamıyorum. Çantanın içinde çok değerli eşyalarım var. Bilgisayarım, param, altın, (düğün için hediyem) Taylanın cüzdanı, kimliği, kalem, kitap, defter, ve bir sürü ıvır zıvır.. Bir adadayım, geri gitmem söz konusu bile değil, üstelik nerede unuttuğumu bile bilmiyorum. Suratım düştü, tatilim mahvolmuş şekilde aşağıya indik. Bizim pansiyoncu hala demleniyor. Çantamı kaybettiğimi söyledim, ve ne yapacağımı bilmediğimi? Hemen 155 i arayın dedi. Aradım, durumu anlattım. Otobüste, takside, çay Bahçesinde, feribotta heryerde olabilir dedim. Geyikli jandarma karakolunu aramamı söylediler. Bu arada beynimi sürekli zorluyorum, bir ışık belirdi, otobüsten aldığımı hatırladım. O elendi. Feribotta hiç görmedim çantayı, oda elendi. Ya takside, yada çay bahçesinde unuttum. Geyikli jandarmayı aradım, durumu anlattım. Çay bahçesinde unutmuş olabilirim, dedim. Hangi çay bahçesi, dedi. Gelde söyle, şimdi. Ne bileyim, ilk gördüğüm yere daldım işte. Bu konularda çok dikkatsizim ben. Adını, bilmiyorum ama sahilin ilk çay bahçesiydi, ikincisinde düğün vardı. Zaten iki çay bahçesi vardı. Biz gidip bakalım, sizi ararız, dediler. Tamam, dedim. Sonra pansiyon sahibi, birde otogar taksiyi arayın, dedi. Birde öyle unutmuş olabilirim, falan filan demeyin, unuttum deyin dedi. Aradım, derdimi anlattım.. Taksi plakası var mı, dedi., haydaaaa. Hangimiz taksiye binerken plâka numarası alıyoruz? Ben almıyorum. Ama, Taylan araba markasını söyledi, o marka arabada tekmiş, hemen anladı kim olduğunu taksi durağındaki ses. Tamam, dedi haber bekleyin. Telefonu kapadım, beynimde bi ışık daha yandı. Çay bahçesinde sandalyeye koyduğumu hatırlar gibi oldum. Biz böyle bir 45 dakika geçirdik. Jandarma aradı. Çantamın rengini, içindekileri falan sordu, tutanak tutacaklarmış. Bir bir saydım, çay bahçesinde bulduk çantayı, dediler.. İşte tam o andaki mutluluğum paha biçilmezdi. Bende bir rahatlık, bir gevşeme. Günümüzde her başı boş çantayı bomba imha ekipleri tarafından patlatılırken, benim çantamın başına bir şey gelmeden bulmam, şans değilde, nedir? Sonra taksici aradı, beni.. Nasıl yeminler ediyor, nasıl üzülüyor, emin olun öyle bir Çanta yoktu takside, diyor. Rahat olun, dedim, Çanta bulundu. Benden daha çok sevindi. Çünkü direk olarak, takside unuttum, deyince suçlu hissetti kendini. Herkes gecenin bi yarısı rahat bir nefes alınca, biz yine çıktık Bozcaada sokaklarına. Ama çoğu yerler kapanmıştı. Bir yer açıktı, oradada bir bira 25 liraydı.. Neyse, çantamızı bulmanın keyfi daha büyük olduğu için hiç koymadı bize bu. Sonra gidip rahat bir uykuya daldık.

Sabah saat 9 gibi telefonum çaldı. Kuzenim Merve arıyordu.. Senin Bozcaada'da olduğunu duydum, Geyikli'deyim, 1 saat sonra ordayım, dedi. Sevindim. Kalktım, kahvaltımı yaptım, iskeleye onu karşılamaya gittim. Birde ne göreyim? Sadece Merve değildi, Çanakkale'den diğer kuzenler hep birlikte baskın yapmışlar. Nasıl sevindim, nasıl mutlu oldum. Nasıl olsa çantamda emin ellerde, sürprizlerde peş peşe geliyordu. Tam Bozcaada'nın orta yerinde kocaman bir Çınar ağacı, altında ahşap masa ve sandalyeli bir kafe. Adını bulmakta hiç zorlanmamışlar.. "Çınaraltı Kafe" işte orada masaları birleştirip kocaman bir daire oluşturduk. Kahvelerimizi içtik. Ben damla Sakızlı olanını tercih ettim.
Tuzburnu plajına gidip, buz gibi denize merhaba dedik. Kimimiz denizi çok soğuk buldu, hiç girmedi. Inci, Merve, ben daha cesaretliydik. Gençler zaten hiç çıkmadı denizden. Bozcaada çok güzel, sokakları, kapıları, pencereleri, sokakları, Rum Mahallesi, insanları. Ama denize girmek için minibüslerle veya taksi ile gidilecek uzaklıkta. Tekne turlarıda var tabi. Ve denizi hakkaten çok soğuk. Buz gibi. Ama alışınca güzel. Sonraki günlerde bana normal geldi. Soğuk deniz severlere mutlaka öneririm. Yazın o bunaltıcı sıcağında pek iyi geliyor o buz gibi su.

Akşam kuzenlerle birlikte Geyikli'ye döndük Jandarma karakolundan çantamı teslim aldım. Bizi yine aynı çay Bahçesine bırakıp Çanakkale'ye döndüler.  Bu sefer yine 21.00 feribotunu kaçırdık. Sanki hayatı bir kaset gibi geri sardık, bir gece öncesini tekrar ediyorduk, oturduk Taylan'la aynı çay bahçesine. Çantayı yine aynı sandalyeye bıraktım. Bu sefer unutmayacağım ama. Kesin kararlıyım. Karşı masada güzel bir kadın oturuyor. Elleri bakımlı, kırmızı ojeli, gözlerinin içi gülüyordu. Tombul Efes şişesindeki birasının yarısından fazlası duruyordu. Ağzı açık dikey şekilde çantasına yerleştirdi, kalktı ve Feribota doğru yürüdü.  O anda saate baktım, feribotun kalkmasına yine 10 dakika var. Hemen hesabı ödeyip bizde hızlı adımlarla son feribota yürüdük. Ama bu sefer o çantamı unutmadım, o kadarda değilim:) birde Taylan bu durumumu  öğrendi, masadan her kalktığımızda masaya göz atmayı adet edindi, arkamı topluyordu. Beni tanıyan yakınlarım bu dağınık halimi bildiği için, herkes arkamı toplar. Belki onun rahatlığı ile dolanıyorum ortalıkta. Ama şöyle bir şeyde var, kaybettiğim eşyalarım arkamdan bi şekilde gelir..

Geri sardığımız kaset sona geliyordu Bozcaada kalesinin ışıkları ile. Bu sefer erken saatte gelmiştik. Taylan'la bir meyhaneye oturup ana-oğul rakı içmek istedi canım. Yılda bir kez içtiğim rakıyı bu özel güne saklamıştım. Güzel sohbetimiz oldu. Etraftaki bakışlar dikkatimi çekti. Hiç kimse kafasında bizi bir yere oturtamadığının bakışıydı bu bakışlar. Acaba biz kimdik? Neydik? Sevgili desek değil, ana-oğul desek hiç değil, acaba kardeşler mi, kuzenler mi, diye bakan bakışlar? Ben bunun keyfini sürdümde, Taylan ne düşündü? Onlarıda konuştuk o akşam. Ben gayet memnunum, dedi.. Gecenin bir yarısı hesabı istediğimizde, garson elindeki adisyonu kapalı bir kutu ile Taylan'ın önüne bırakırken, " bu kadar güzel bir kadınla yemeğe çıkmak size pahalıya patlar" dedi.. "Annesiyim" dedim birden, "hesaplar benden". Çok afedersiniz, ben sizi kardeş sandım diye kıvırmaya başladı.. Eğlenceliydi tatilimiz.

4 gün boyunca sürekli aynı sokaklardan bir kaç kez yürüyünce sanki oralı gibi olduk. Artık herkes biliyordu bizi. Her kapıda bir kedi, oturan güler yüzlü kadınlar, erkekler, Rum aksanı ile konuşan güzel insanlar vardı. 4 günlük Bozcaada tatilimizi bitirip, bir akşam saatinde, çantalarımıda unutmadan, deniz Otobüsü ile Çanakkale'ye doğru yol aldık. 

Bir kaç fotoğraf Bozcaada'ya ait. 








4 yorum:

  1. Bayıldım, bayıldım :) Yalnız şu iman tahtasını ilk kez duydum. Ne alem kadınsın vallahi :) Hep burada olsan ne eğleniriz seninle yafu...

    YanıtlaSil
  2. Ninem pek kullanirdi, iman tahtam diyerek sinesini gösterirdi. Uzaktanda eglenebiliyoruz biz bak:))

    YanıtlaSil
  3. Diğer bölümler merakla bekleniyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaman sorunu yaşıyorum bu ara.. Her kimsen sevgili Adsız.. Ama gelecek diğer Bölümler:)

      Sil