Sayfalar

20 Aralık 2015 Pazar

Konu yok, ama yazasım var..

Yazida fotografim gibi karman corman oldu..

Bu nasıl bir şeydir anlamadım. Insanın canı tatlı çeker gibi, hamile kadınların turşuya, eriğe, çileğe aşermesi gibi bu. Insan yazmaya aşerer mi? 
İşte böyle bir istek var bende. Bir edebiyatçı yazar olaydım var ya neler çıkardı neler? Ama yok öyle bir durumum. 

Bugün pazar. Ve 4.advent. Yani Noel öncesi son pazar. Bugün dördüncü mumlarda yandı evlerde. Çarşılarda insanlar son hediyelerini almak için koşturuyorlar. Çünkü bu pazarda açık çarşılar. Tatlı telaşlar, koşturmacalar bu Perşembe öğleden sonra birdenbire kesilecek. "Bir tatlı huzur almaya geldim" dercesine bir sessizlik bu. Çok önceleri tanımadığım için bu kültürü sıkılırdım. Bu nasıl bayram, yas tutar gibi, derdim.  Bizdeki bayramlarla karşılaştırırdım. Bizde öyle mi? Ramazan davulcuları gece gece öyle bir vururki tokmağı yerinden zıplarsın, heyecanlanırsın falan. Hele bayram sabahları o davula birde zurna eklenir ki, oynarsın olduğun yerde, heryerde  bir bayram Havası.. Hele Kurban Bayramımda. Kanlar akıtılmadan, sokaklarda kurban kovalamadan bayram mı olur?

Şimdi anlıyorum ama. Harala gürele değil, sessizce, sakince, huzur içinde aileleri ile zaman geçirmek, hediyeleşmeler, büyük yemek masalarında dededen-nineden toruna toplaşmak, sohbet etmek, evet bal gibi bayram işte. 
Demekki başka şeyler, kimseler hakkında ahkam kesmeden önce tanımak, anlamak gerek.. 

Burada bir parantez açayım, çok eskiden, yani ben çocukken, işte bu Noel hakkında şöyle bir rivayet vardı; ama gülmeyin bak. Işte bu Îsâ göğe çıkmış ya, ve bir gün tekrar ineceğine inanılırmış. Ama o Şam'a inecekmiş, ancak bu Hristiyanlar anlamış Çam'a inecek. O Yüzden çam ağacını süsler püsler İsa'yı beklerlermiş. Ve ben salak gibi buna inanırdım. Sonra Almanyaya geldim, baktım ki çam ağacına çam değil "Tannenbaum" diyorlar. Ee ne alaka, Şam, çam??? Şimdi gülebilirsiniz. Parantezi kapadım.. 

Çok sık görüyorum sosyal mecralarda evine çam ağacı koymuş diye eleştirenleri. Koysun kardeşim sana ne? 
İnsanların hangi niyetle, amaçla koyduğunu nereden biliyorsun? Yada diyelim ki inanarak koydu. Ne olacak? Yada amaçsızca koydu, sadece güzel bulduğu için olamaz mı?  Belki insanlar güzel olan şeyleri görmek ve yapmak istiyor. Işık istiyor, huzur istiyor. Işıklandırılmış bir ağaç sonuçta, silahlandırılmamış. 
Ülkemizin insanları çok gergin, çok yorgun. Sabırsız, tahammülsüz, anlayışsız ve asabi. Kolayca sorgulayabiliyor artık ona göre doğru olmayanı. Hiç kimsenin düşüncesi bir diğeri tarafından anlaşılmıyor, tolere edilmiyor, saygı zaten kalmamış. Hep bir bölünme, ötekileşme. Yeri gelmişken Zata'nın şu sözlerinide kondurayım şuraya. 

"Aynı dinlerde birleşip mezheplerimizle ayrılıyoruz. Ülke sınırlarımız için birlikte savaşıyor ırklarımızla ayrışıyoruz. Irklarımızla  birleşip şehirlerimiz, kasabalarımız ve de köylerimizle yeniden ayrılıyoruz. Daima bölünmek için bir nedenimiz var... Hala anlayamadık acının ve tatlının hepimizde aynı hissi uyandırdığını. Aslında bizler, bu dünyanın aklını ve dilini kullanamayan aptalları değil delileriyiz.
Çünkü bölünme deliliktir."

Ülkedeki gazetecilerin o güçlü kalemlerin durumu ortada. Ya mezardalar ya içerdeler. Dün "Türkiye'deki demokrasiye gıpta ile bakıldığını görüyoruz" demiş BB. Ben başka yerden bakıyorum herhalde. Zira göremiyorumda. 

Anne tarafından lazlık var bende. Lazların bazen çok cool sözleri vardır. Yada o anlık yaşanır, ama unutamazsın yeri ve zamanı gelince bir olay karşısında bir sürü söz sarfetmek yerine o bizim için anlam kazanmış, belleğine kazınmış o sözü söylersin cuk oturur. Önce olayı anlatayım ki, sonrada o sözü.

Teyzem biraz hasta gibiydi o gün, bitkin bir hali vardı, dayım teyzeme nasılsın diye sordu. Teyzem, iyiyim abi, dedi. Ama görünen köy klavuz istemez, misali hasta işte. Dayım dedi ki, "he eyısın, öyle eyısın ki kızım sen, sığamaysın kapılardan!" O hesap, Türkiye'de demokrasi eyle eyi, eyle eyi ki, sığamay kapılardan!!

Hem o ülkede yaşamıyorsun, hem ahkam kesiyorsun diyenlerde oluyor. Sanki bi ülke hakkında düşünebilmem için orda yaşamam gerekiyor muş gibi? İşte bütün bunlar geniş bakamamaktan geliyor. Sanki dünya sadece Türkiye'den ibaretmiş gibi? Elbette Ülkem benim için önemli, orada olan biten neden beni ilgilendirmesin? Tesadüfen doğduğum ülkeyi seviyorum. Vatanseverlikle milliyetçiliği ayrı tutuyorum sadece. 

Laf lafı açıyor, bak aklıma ne geldi. Bi ara çay bardaklarında "Türkiye Türklerindir" diye bi yazı vardı. Bana çok garip gelirdi. Ben Mudurnu'da doğdum, ama Adapazarı/Hendek te ilkokula gittim. ( bu ara hendek kelimesinden soğudum, bunun Adapazarı Hendek ile alakası yok, anlayan anladı) Neyse işte bu Hendek, Göç etmiş insanlarla doluydu. Ben orada öğrendim "herkes birbirine hangi millettensin diye sorardı. Ben orada öğrenmiştim, lazı, gürcüyü, macırı, abhazı, manavı.. Ama hepsi Türkiyeliydi. Sonra bazen ara tatillerde Gebze'ye giderdim amcamlara. Oradada Doğudan göç etmiş Kürtler vardı. Kürt'leri de o zaman tanımıştım. "Kürtler ama çok iyiler" lafı geçerdi. "Ama" sı ne ya diyemezdim o zamanlar. Yani Çocukluğumda bir çok millet ile tanışmışım, ki millet demek, ulus demek.  Ama bu milletler Türkiye'de bir bütün olarak yaşıyor kardeşçe. Ne güzel değil mi? Ama sen çıkar provakatörce "Türkiye Türklerindir" dersen, ve o ülkenin diğer halklarınıda biliyorsan, arı kovanına çomak sokmak olmuyor mu?

Geçen bi arkadaşım şöyle dedi; (Yazıyı aradım bulamadım, bir hata olmasın diye kopyalayacaktım) ama şöyle yazmıştı, "bu acıyı hep Kürtler mi çekti diyenlerden gına geldi, evet Kürtler çekti, Aleviler çekti ve solcular çekti" diye. Aynı fikirdeyim. Terör örgütü neden çıkar hiç düşündünüz mü? Aşağılandığı için, ezildiği için. Birde besleniyorsanız başka ülkeler tarafından bu kaçınılmaz. Siyasi platformda haklarının olduğunu düşünüyor, ve sadece böyle olabileceğini düşünüyorum. Silaha, Savaşa, zorbalığa hep karşıydım, hep karşı olacağım. Ama o terörü yaratan unsurlarında farkındayım.

Benim böyle düşünmem Ülkemi sevmediğimi değil, tam tersine çok sevdiğimi gösterir. Çünkü ben o ülkenin kültürü ile büyüdüm, tarladaki buğdayın, değirmende una, undan hamura, hamurdan fırına nasıl ekmeğe dönüştüğünü bilerek yetiştim. Emeğin değeri sürekli yanıbaşımda oldu. O ülkenin atasözleri, yöresel deyimleri, masalları, ninnileri ile büyüdüm. Müziği'ni kulaklarıma ve yüreğime işledim, folklorunu sevdim, insanlarını sevdim, çocuklarımı o dille büyüttüm. Ne diye o ülke hakkında yorum yapamıyorum? Bal gibide yaparım. Uzakta olsamda orasıda benimde ülkem. Yaşadığım ülke benim değil, doğduğum ülke benim değil, ben nereliyim o zaman?

2 yorum:

  1. Öyle mi diyorlar?
    Bu ülkede olmayıp da konuştuğun için kızanlar var değil mi?
    Burada insanlar doğru ile yanlışı iyiden iyiye karıştırdılar. Benim de canım çok sıkkın. İnsanların okuduklarını anlamadan konuşmalarına, her şeye verecek bir cevapları olmasına ve kendilerinde herkesi eleştirme hakkını bulmalarına. Facebook'da toplumsal bir olayla ilgili bir şey paylaşmazsan suçlusun, paylaşırsan suçlusun. Çam ağacını ben de kurdum evde. Seviyorum ışıltısını. Yılbaşı gecesi herkesin bizim evde toplanmasından çok hoşlanıyorum. Çocuklara hediye alıp sevinçlerine tanıklık etmekse ayrı bir keyif.
    Bir şey yazmaya gör, saldırmaya hazır bekliyor herkes. Geçenlerde okullar ertelenmişti hatırlasan, daha okullar açılmadan. İg'de Amerika'da yaşayan bir Türk profilinde bu kadar tatil çok değil mi, diye yazmış. Öğretmenler çıldırıp kadına saldırdılar. Ben de çıldırdım, yazdım. Daha ne kadar tatil istiyorsunuz? diye. Kadının öğretmenlerin tatili ile ilgili tek bir cümle olsa gam yemeyeceğim. O da yok. Okumaktan da anlamaktan da acizler. Tuhaf geliyor bana. Yok çocukla uğraşıyorlarmış da tatile daha fazla ihtiyaçları varmış. Çocukla uğraşmak ne demekse! Uğraşmayın arkadaş :)
    Demem o ki, huzurunun keyfini sür canım. Vallahi benim içim açılıyor senin fotoğraflarını seyretmek, her gün renk değiştiren dağa tanıklık etmek.
    Christmas Market'larda aklım kaldı.
    Öpüyorum seni çok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep derim, hayatta en değer verdiğim şey anlamak ve anlaşılmak. Tutki saçmalıyorum. Bunu beni ikna edici kelimeleri neden kurmaszında, bodoslama dalarsın? Çünkü kolayı o. Hep sakındım, bilmediğim konularda konuşmaktan. Dinledim, anlamaya çalıştım. Hoşuma gitmese bile sorgulamayı kendimde hak görmedim. Bilmiyorum insanlar bu hakları nasıl görüyorlar kendilerinde. Yukarıda Yazdığım gibi, insanlar o kadar gergin, tahammülsüz ve asabi. Hani çok gerilmiş bir sazın teline basarsında çok ses verir ya, buda öyle bir şey galiba. Buradaki fark, biz direk onun bam teline basmıyoruz. Ama o öyle hissediyor ve ses veriyor. Sorun burda. Bizim birbirimizi anlamamız güzel, bu sadece dostluğumuzu ileri taşıyor. Keşke herkes birbirini sevmesede, en azından dinlemeye ve anlamaya çalışsa, saygı duysa. Bende seni kucaklıyorum Özlem.

      Sil