Sayfalar

31 Ocak 2016 Pazar

Portakalı Soydum, Ben Bir Masal Uydurdum..

Bir varmış bir yokmuş. Şimdiki zaman içinde, hile hurda içinde, yavşaklar berber iken, kamburlar tellal iken, ben çocuğumun beşiğini zangır zangır sallariken, uzak diyarların birinde kendini çok beğenmiş, sevimsiz, kan döken, can yakan, hayvanlar alemine rahat yüzü göstermeyen Akbaba diye bir kuş varmış. Ama kuş demeye bin şahit-i isbat  gerekirmiş. Gagası uzun olduğu için her yere önce burnunu sokar, sonra kendi girermiş. Oldukçada cüsseliymiş. Gel zaman, git zaman kanatları çok genişlemiş. Artık çok enerji safretmeden uzuuuun süre havada süzülebiliyormuş. Aslında bu akbaba önce küçük yerlerin çöplüğünden beslenirmiş. Bir gün bir kurtlarla kuzuların kavgasını görünce, ellerini ovuşturup cennete düştüğünü düşünmüş. Bakmış ki bir sürü leş kargası var, benden ala leş yiyen mi olur?diyerek, bu düzene ben bi el atayım, demiş.  Bütün hayvanlar alemini uyutucak bir sistem bulmuş. Kendi leş yiyerek beslenirken, et'in sağlığa zararlı olduğunu anlatıp, otun, buğdayın, arpanın, yararlarını anlatmış. Kenevirin yararlarını başka türlü anlatmış. Hayvanlar alemi aldıkça bu keneviri kafalar başka alemde bakara makara diyerek  uçuyorlarmış. Et yiyenler hayvanlar bile ot yer hale gelmişler. Çalışkan karıncaların yuvalarını bozup aynı değilsiniz, bazılarınız kırmızı, bazılarınız kara diye birbirine düşürmüş.  Sanata düşkünlüğü ile tanınan ağustos böceğine, sesin çok çıkıyor diye susturmuş.  Tarımla uğraşan köstebeklere tuzak kurdurtmuş. Arılara zaten düşmanmış. Aslanlara, kaplanlara, zürafalara, fillere karşı gıkı çıkmazmış. Varsa yoksa küçük hayvanlarla uğraşır, o yüzden kendini çok büyük sanırmış. Ama ne zaman aslanların, kaplanların, fillerin vs. can çekişen, ölmek üzere olduklarını görse, fırsatı hiç kaçırmaz, topluca çökerlermiş başına. Ancak hem gövdesi ile, hem gagası ile çok güçlü olduğundan, bulduğu ihaleye hep birlikte çökselerde, düzene sadık kalan diğer küçük akbabalar, uzun olana öncelik tanırmış.  

Fakat hayvanların içinde en sevdiği sürü halinde dolaşan kuzu ve koyunlarmış. Seviyormuşta işte bu akbabanın elinde olmayan, değişmeyen bi huyu varmış. Aynı olmayanı sevemiyormuş.  Akkoyunları seviyormuşta, Karakoyunlulara karşı alerjisi yüksekmiş. Hele kınalı kuzulara hiç dayanamazmış.

Birde başının dertte olduğu iki kuş daha varmış. Biri martı, diğeri güvercinmiş. Biri en yüksek uçma derdinde, diğeri barış için çırpınıyormuş. Barış kelimesini duyan akbaba  çılgına dönüyor, bu barış güvercinlerini birer birer kafese sokuyormuş.
Bu diyarda artık hiç bir şey eskisi gibi değilmiş. Karınca arıya, arı uğurböceğine, uğurböceği kelebeğe, kelebek örümceğe, örümcek serçeye, serçe kırlangıça, kırlangıç ördeğe, ördek tavuğa, tavuk hindiye, hindi ...... Bu böyle devam etmiş. Bütün hayvanlar bir diğerine düşman.. Bu öncedende üç aşa beş yukarı aynıymış ama, en azından bir uyum, bir doğal akış varmış. 

Günlerden bir gün, bu hep çok yüksekten ve uzun uçmayı isteyen martı başarmış bunu. Yüksekten bakınca neler görmüş neler!! Bi kere akbabanın o kadarda büyük olmadığını görmüş, o kendini öyle sanıyormuş. 
Hemen aşağıya süzülerek inmiş. Bütün bu gördüklerini anlatmış. Kendinize gelin, sizin bu didişmeleriniz, kavgalarınız akbabaya yem oluyor. Yapmayın, etmeyin.. Ama dinleyen kim. Kimi anlamış, kimi dinlemiş ama anlamamış. Bu sefer anlayanlar anlamayanlarla karşı karşıya gelmiş. Ortalık hepten karışmış. 

Aradan çok zaman geçmiş, bir sürü sular akmış, karlar yağmış, baharlar gelmiş, yazlar, sonbaharlar derken, yine günlerden bir gün bu akbaba hastalanmış. Elden ayaktan düşmüş. Saygınlığını yitirmiş. Ölümünü bekliyor, ama bir türlü ölemiyormuş. Kara bir sinek konmuş burnunun ucuna. Eliyle sineği savmaya mecali kalmamış. Sinek uçup uçup yeniden konuyor,  vızıltısı kulaklarında uğulduyormuş. Bütün hayvanların öcünü kara bir sinek almış.. Bi daha hiç haber alınamamış akbabadan. O hayvanlar alemi, o diyara ne olmuş oda bilinmiyormuş. 

Gökten üç elma falanda düşmemiş. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder